2 Temmuz 2011 Cumartesi

Sivas'ın Yanık Köşesi

Asım Bezirci
Muhibe Akarsu - 35 yaşında
Muhlis Akarsu - 45 yaşında
Gülender Akça - 25 yaşında
Metin Altıok - 52 yaşında
Ahmet Alan - 22 yaşında
Mehmet Atay - 25 yaşında
Sehergül Ateş - 30 yaşında
Behçet Aysan - 44 yaşında
Erdal Ayrancı - 35 yaşında
Asım Bezirci - 66 yaşında
Belkıs Çakır- 18 yaşında
Serpil Canik - 19 yaşında
Metin Altıok
Muammer Çiçek - 26 yaşında 
Nesimi Çimen - 67 yaşında
Carina Cuanna - 23 yaşında
Serkan Doğan - 19 yaşında
Hasret Gültekin - 23 yaşında

Murat Güneş Murat Gündüz 
Gülsüm Karababa -22 yaşında
Uğur Kaynar - 37 yaşında
Asaf Koçak - 35 yaşında
Koray Kaya - 12 yaşında
Menekşe Kaya - 17 yaşında
Handan Metin - 20 yaşında
Sait Metin - 23 yaşında
Huriye Özkan - 22 yaşında
Yeşim Özkan - 20 yaşında
Asaf Koçak
Ahmet Öztürk - 21 yaşında
Ahmet Özyurt - 21 yaşında
Nurcan Şahin - 18 yaşında 
Özlem Şahin - 17 yaşında
Asuman Sivri - 16 yaşında
Yasemin Sivri - 19 yaşında
Edibe Sulari - 40 yaşında
İnci Türk - 22 yaşında
 
Kenan Yılmaz - 21 yaşında

Sizin hiç babanız yandı mı? 
Zeynep Altıok Akatlar
Birgün 1 Temmuz 2011

" Siz sayın devlet yöneticileri nasıl ki 18 yıl önce günler öncesinden planlanan kalkışmanın piyonu olan binlerce kişinin 35 insanı diri diri yakışını 8 saat boyunca eliniz kolunuz bağlı izlediniz, öyleyse bugün orada kayıplarının yasını tutan birkaç yüz kişinin otelin önünde toplanarak karanfil ve türkülerle acılarını paylaşmalarına ve o meşum günü hatırlatmalarına mani olamazsınız!


Siz ki cumhuriyet tarihinin en insafsız ayaklanmalarından birinin temelinde yatan bu ortaçağ zihniyetine göz yumdunuz, siz ki bu katliamın ardından adil bir hukuk süreci işletmediniz, sadece kalabalıktan göstermelik olarak topladığınız sanıkları yargıya taşıdınız, elebaşlarının örgüt liderlerinin peşine düşmediniz, siz ki ‘sözde’ aranan firari sanıkların T. C. Sınırları içinde evlenmesine, askerlik yapmasına, ehliyet almasına olanak sağladınız, siz ki bir insanlık suçunu zaman aşımı ile yüzyüze bırakacak altyapıyı sağladınız, siz ki 18 yıldır eyleme geçen cehalet ile savaşmadınız, Sivas katliamının ardında kalan karanlıkları aydınlatmadınız! Öyleyse bugün bu insanların senede sadece bir gün -o da kendi başlarına geldiği için- toplanmalarını yasaklayamazsınız. O günü tekrar yaşamak bile ne kadar ağırdır bilir misiniz?

Sizin hiç babanız yandı mı? Hiç evladınız öldü mü? Siz kimi o otelden uzak tuttuğunuzun farkında mısınız? Oradan uzak tutamadıklarınızı adaletten uzak tutmayı pekâla biliyorsunuz.
(...)

Son söz :
"Bağırsam neye yarar, nasılsa duymazlar.
Ben bir kömür ocağının onulmaz göçüğüyüm;
İçimde cesetler ve daha ölmemişler var."

Zeynep Altıok Akatlar
(Devamını okumak için Birgün- 1 Temmuz 2011)

Behçet Aysan


Aşk Dediğin Haram Olurdu, Bildim
                 metin altıok’a... behçet aysan’a...

gözümü karartıp düşlediğimde üç telli bağlamadır Sivas
bir efsaneye göre abdalların türkülere ricası
eski bir rivayete göre, yangın sıcağından çok önce
soğuk Erzurum’luydu da Sivas’ta otururdu,
ateşi doğru, yangını yanlış hatırlıyorum
lokman’ı behçet, behçet’i lokman hatırlıyorum

külün ana fikrini gittim, ateşin imlasını kendim bildim,
şiirine devlet olmayan şairleri içim bildim

şairden ve şiirden zarar etmeden çok önceydi
masalları uyutup evden kaçan çocuktu hayat
imge yangından, şair devletten hızlı yayılırdı
şarkılardan ve türkülerden zarar etmeden evveldi
en son, bir bildirinin doğu’sunda görmüştüm behçet’i

en ilk, yeni türkçe bir pankartın ayak ucunda
tasarlanmış bir girit hüznüydü de,
telaşsız ege’ye aşkdeniz aşısı yapıyordu
haram kuşlarla altını çiziyordu dumanlı gökyüzünün
şiirlerle sağlamasını yapıyordu pir sultan’ın
onu evvel, ağız mızıkalı on üç yaşında salıncakta salacak
onu sonra, aynı koğuşta leyli meccani talebe
ve siyasi tutuklu selimiye kışlası hatırlıyorum

gaybın anahtarları şairlerin elindedir, diyen yalvacı  gözbağcı bildim
davayı divana bırakmadım, kendimi muhammed’e davacı bildim

feveran bir şehirden zarar etmeden çok önceydi
gayri resmi bir hatıranın taşrasında görmüştüm onu
behçet’i ilk, hayatı, üç başından üç ortasından üç sonundan
şiire dönüştürmenin serçe telaşında hatırlıyorum
lokman’ı behçet, behçet’i lokman hatırlıyorum
onu en ilk, kıyıya varmaya üşenen denizin elinden tutarken
onu en son, aslı’sının suretinde ateşi temize çekerken hatırlıyorum
dağlardan ve devrimden zarar etmeden evveldi
bir kürt çocuğa şiirlerle mem-u zin aşısı yapıyordu
onu evvel, suretine velvele düşmüş narhsız bir gül,
onu son, biri vesveseli iki hisseli iki gönül hatırlıyorum

bütün suların tuz’a çekimli olduğunu geç bildim
tek hücreli, çifte minareli halkı suya üşengeç bildim

sözümü külleyip rüyalandığımda şuara suresi’dir sivas
bir efsaneye göre türkülerin abdallara gönül borcu
sure’den ve suret’ten çok önce, eski bir aşığa göre
aşk hiçbir yerliydi de, berceste mısralarda otururdu,
aşkı doğru, aşıkları yanlış hatırlıyorum
metin’i süveyda, süveyda’yı metin hatırlıyorum
onu evvel, iyi şairler iki kere asılırmış cümlesinde pir metin
onu son, ateşin susuzluğuna çare arayan mecnun hatırlıyorum

yalvaca kafiye, katile sahabe şairi, sureye işbirlikçi bildim
şairden çekildim, araf’ı ve arafat’ı cehenneme günübirlikçi bildim

ipek ve kılabtan’dan zarar etmeden çok önceydi
vahyin emri, ayetin kavliyle hece hece öldürülmeseydi
yangında ilk kurtarılacak aşkı ve leylakları
aşk ödevi verecekti öğrencilerine altıok metin
şiirimi sırlayıp düşlediğimde,
ilk çözümlemede bir kibrit çakımı soneler
son çözümlemede alaturka tragedyalardır altıok metin
imge ile saçma arasında alkollü dost meclisi
ama bir misillemeyle öldürülmeseydi altıok metin,
her aksak aşka ve her boynu bükük devrime
boynu bükük ve iyi kalpli baston olurdu
onu evvel, felsefe’den yetim tarihten öksüz bingöl
onu son, kimlik kontrolüne takılmış ahmede hani
onu son, muğlak ve çocuk cemal süreya hatırlıyorum

akıntıya yürek çektim, şiiri her dem haram bildim
ateş şairin tabiatına uygun, ölülerimi yaram bildim

ilk ölümden ve son semahtan zarar etmeden çok önceydi
kırgın desenlerinden sapardı bazı zamanlarda bize
ateşin imla hatası üflemeli yangında öldürülmeseydi
her yıl doğu’ya ölmeye giden nafile kuşları
parmakları mürekkep kınalı gerilla ölülerini
felsefe ödevi verecekti asi ve aksi öğrencilerine
ve sonra damıtıp iç çekişlerini düz rakıya vuracaktı kendini
imkanlı içkiyi tarih düşecekti evlerin tersi sokak çocuklarına
sonra da, içinden dışına kaçarak kaktüs deseni çizecekti kardeşine
ve her panele tek sözcükle katılacaktı: “şiir insanı sevmeye yarar”
merdiveni kurtarılmış bölge, karaçalı sakalını ho amca hatırlıyorum
onu evvel, “hesap işi şiirler” yazan yönsüz bir kırlangıç
onu son, inceldiği yerden kokuşan halkın cinnetinde hatırlıyorum

ukkaz panayırında muhammed’i müjdeleyen şairleri sebep bildim
ah gittim, uz gittim, bir aşk çekmeyi karşı ki dağlara edep bildim

halik’ten ve halktan zarar etmeden çok önceydi
dağları şerbetle karıyordu, leylakla zamanı tartışıyordu
onu ilk ve son, bedenini boşlukta iyilikle tamamlarken,
yangını azad edip dumanları şiirlerle ovarken hatırlıyorum

kavimler kapısı’nın kilitli olduğunu anahtar bildim
hatırlamak kuşlardır, dedim, şairi göğe makastar bildim

közümü ağlayıp hallendiğimde cankırıkları’dır sivas
bir efsaneye göre şairlerin şiirlere ricası
içi dışından çok, hem tarih hem coğrafya bir aşığa göre
aşk galat-ı meşhurdu da, mağlup aşıklarda otururdu,
ateşi temiz, suyu cünüp, halkı beş vakit yanlış hatırlıyorum

kendine ve ötekine devlet olmayan şairleri ziynet bildim
yangına yenilmişi köz, köze redif düşmüş sözü kıymet bildim

ateşten ve külden zarar etmeden çok önceydi
eski bir gramofona sağdırdığım müzikhal çocuklardı
yağmurlardan ve kuşlardan zarar etmeden evveldi
en ilk, şiirde peşrev olmaz ne çıkarsa aşk, hallerinde
en son, hissesiz kuşların ana fikrini sorarlarken
ilk ve son, ateşin özgül ve özgür ağırlığını
tenlerinde sınarlarken hatırlıyorum onları
devleti taammüden derin yanlış,
yanlışı taammüden derin devlet hatırlıyorum
tarihten ve coğrafyadan zarar etmeden çok önceydi
hisseli bir kabahatti siyaset, halk sürç-ü insandı
evvel ve sonra, adlarına sikke bastırılacak aşıklardı
metin’i ve behçet’i, haram şiir ve haram aşk hatırlıyorum

aşk dediğin haram olurdu, iki, üç daha fazla kıssa bildim
helal olunca aşk olmazdı, sivaslı veysel’den hisse bildim

Sezai Sarıoğlu
Varlık Dergisi Temmuz 2002 sayısı



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder