10 Şubat 2012 Cuma

Akilas Milas - "Propontida"


 "Ey geçmiş! Silindikçe silindikçe bugünle donanırsın.
  Ey şimdi! Geçmişle süslenirsin sen de."
Edip Cansever

Akilas Milas'ın "Propontida" adlı eserinden Bandırma, Kapıdağı ve Marmara takım adaları ile ilgili bölüm değerli dostumuz Yorgo Kalfopoulos tarafından Türkçe'ye çevrilerek bölge tarihi hakkında çalışanlara yardımcı olabilmek adına bize gönderildi. Biz de metni birkaç fotoğrafla zenginleştirip burada sizlerin dikkatine sunuyoruz.
(...)
Akilas Milas
Çeviri: Yorgo Kalfopoulos
s.17
Çanakkale, Erdek ve Bandırma'yı  bağlayan bu kavşakta Edincik göründü. Önemli Osmanlı kalıntıları ve Greko-Romen eserleriyle dolu bir köy. Bu bölgede bulunan bağlarda "Edincikkarası" denen kara üzüm yetiştirilir. Buraya Osmanlılar'dan yerleştirilen Pomak köylüler sıksık sikke bulurlar. Son dönemde de M.Ö.  4.yy'a ait üç mezarı açığa çıkardılar. Eski Çağ'da tüm  bölge Kyzikos egemenliği altındaydı, ancak M.Ö.   74' te Romalılar bölgeyi Bithynia Krallığı'na bağladılar.

Bandırma , bugün 77500 nüfuslu bir şehirdir. Demir yolunun başlangıcı ile önemli bir liman olup tüm bölgenin ticareti buranın üzerinden gerçekleşir. Bu özelliğine Arktonisos' u (Kapıdağı Yarımadası) karşıdaki Asya kıyılarına bağlayan berzahın da katkısı vardır.

Kyzikos yakınlarında, doğuda yer alan Greko-Romenler'in Bandırma'sı tarihi bakımdan fazla önemli sayılamaz, çünkü onlara ait çok az tarihi kalıntı bulundu. Burada yaşamış eski Rumlar'ın anlattığına göre buradaki kumsallı koya yerleşen çobanlar, buraya Panosormos(Pan'ın koyu) demişler. Hellence'de Panos "Pan'ın", "ormos" ise "koy" anlamındadır. Bu sözcüklerin zamanla evrilmesiyle "Panormos" adı ortaya çıkmış. Burada Papaz Nikiphoros' un 1470' te kurmuş olduğu küçük Agia Triada manastırından  çok az kalıntı kalmıştır. Maalesef , çok önemli bir sanat eseri olan başsız bir heykeli papaz bir lira karşılığnda bir Alman veya İngiliz turiste sattı.

Küçük ve önemsiz bir köy olan burası Osmanlı devrinde Bursa Paşası'nın atadığı  bir Ağa , bir Kadı ve bir Müftü tarafından idare ediliyordu. 1875 yangınında tamamen harab olan yerleşmenin  nüfusu 5.000 kişiyi  geçmiyordu.  “Rumların ekserisi esnaflık , denizcilik ve bağcılıkla uğraşıyordu. Halbuki Türkler emlak sahibi , Bey ve Ağa olarak vakitlerini kahvehanelerde geçiriyordu. Köyün meclisine bir Ermeni ve bir Rum çorbacı da seçiliyordu. Evlerin ekserisi tek, çift veya üç katlı olup tahtadan yapılıydı ve yangınlardan büyük zarara uğruyordu. Taştan yapılı bodrumlar depo olarak kullanılırdı. Kuyuları olmayan yerlerde ise büyük sarnıçlarda su toplanırdı.

Büyük yangından sonra şehir yeni baştan kurulunca , önemli coğrafi yeri sayesinde hızla ilerledi ve otuz sene içinde nüfusu 30 bine vardı. Ayrı  bir mahallede yaşayan ve nüfusun üçte birini teşkil eden Rumlar ticaretle uğraşırdı. İleri görüşlü ve çok çalışkan olan Bandırmalı Rumlar'ın 3 kilisesi vardı; Theotokos , Agios Dimitrios ve Agios Georgios kiliseleri... Aynı zamanda ilkokullarında 200 öğrenci ve 80 yuva çocuğu eğitim görmekteydi. Rumların bu bereketine Avrupa'nın büyük limanları ve İstanbul'la yaptıkları ticaretin büyük rolü oldu. Bir yılda 100 den fazla gemiye deri buğday, yulaf , çavdar , bakla, arpa, keten tohumu, meşe palamudu ve Sultançayır madeninden boraks yükleniyordu.

Eskiden köprüyle Anadolu kıyısına bağlanan Arktonisos (Kapıdağı) Bandırma'nın karşısında yer alır. Daha sonra kumla dolmuş bir dar geçitten karşıya(Kapıdağı'na) geçilebilir. Kyzikos( Kapıdağı yarımadası kastediliyor) yarımadasının en önemli şehri Artake (Erdek), Kyzikos kalıntılarından 10 kilometre mesafede kurulmuştu. Karşısında küçük Kira Panagia(Zeytinliada) adası Artaki'yi batı rüzgarlardan koruyordu ve aynı zamanda gemiciler için bir barınaktı. Iason' ın arkadaşları (Argonautlar) efsaneye göre, bu yerde barınarak Argo gemisinin, denizden yıpranmış eski demirini değiştirmişler. Stephanos Byzantios , yanında bir pınar bulunan Aphrodit tapınağını Miletliler'in bu kolonisindeki kıymetli bir eser olarak anlatıyor.

Fırtınalı günlerde , Kapıdağı yarımadasını ana karaya bağlayan köprü deniz dalgaları ile kaplanınca , Kyzikos Metropolitliği'inin merkezi olan Artake'ye geçilmez olurdu.  Zeybek kökenli Türk bekçiler bu köprüyü geçenlerden para alırdı.  Büyük sarıkları ve kısa donları ile silahlı olarak bekçilik yaparlardı. Derven ağa ise bir halı üzerinde otururdu.

Bizans devrinde Artaki(Erdek) şehrinin THEOTOKOS isimli kilisesi namlıydı. Bu kilise belki de adacık KERA nın üzerinde bulunuyordu. İçinde meşhur Panayia (Meryem Ana) ikonası vardı , Kantakuzinos un anlattıklarından Andronikos Paleologos Bey 1328 yılında burasını ziyaret etmişti.

Erdek'in görkemli metropolitik kilisesi LEVENTİSTRA mevkiinde bulunuyordu. Rivayete göre, bu kilisede 610 yılında Kyzikos metropoliti, Stephanos Herakleios'a tacını giydirmiş ve bu taç kilisede kalmıştı. Olay  Herakleios'un tiran (zulüm yapan) Phokas 'ı tahtından devirmek için Libya'dan İstanbul'a giderken , Abydos'ta metropolitle karşılaşmasından meydana geldi. Burada yaşayan 8500 Hellen'nin denizcilerin koruyucusu sayılan Ayios Nikolaos kilisesinden başka bir de Ayioi Theodori kilisesi vardı. İlkokulda 350 öğrenci, kızlar okulunda 75 kız öğrenci ve yetimhanede 150 çocuk vardı. Buradaki halk balıkçılık ve tarımdan başka ticaretle de uğraşıyordu. Erdeklilerin 60 yelkenli gemisinden yalnız bir tanesi bir Türk'e aitti. Bunun da mürettebatı Hellen idi.

Merkezden biraz uzaklaşırken, 20 dakika yayan olarak , Ayios Andreas kiliseciği bulunuyordu.  Bir başka küçük kilise de, Apostol mesiresi'nde büyük çınarlarla kaplı pınarın ötesinde bulunuyordu.

Erdek'in kuzeyinde ilk karşılaşdığımız köy, Aloni(Paşalimanı) adasının Huhlia mevkisinin tam karşısında bulunan Gonia(Ocaklar) köyüdür. Buradaki, denizcilerin korkusu olan boğaz, daimi bulutlu olan Klapsi dağının tepesinden gelen rüzgarlardan  korunamıyordu. Denizcilerin  Gonia köyünü Roda’ dan (600 nüfuslu bir Rum balıkçı köyü) ayıran Küçük ve Büyük Karidi burunlarından heyecanla geçmelerinden dolayı “heyecan” anlamına gelen “agonia” kelimesinden türemiş “Gonia” ismini almıştır 1500 nüfüslu bu köy.  

Roda köyünde,  Ayios Dimitrios kilisesi ve Ayios Nikolaos kiliseciği bulunuyordu.Kuzeyde,bir saatlık mesafede, 1200 nüfuslu, iki kiliseli Haraki isimli şarapçı köyü bulunuyordu. Kuzeydoğudaki tepede, mezarlığa bitişik bir ortaçağ kulesi ve biraz daha ileride , Faflimi mevkiinde, Ayios Yeorgios ve Ayioi Apostoli kilisecikleri vardı. Tam karşılarında, deniz ortasında Likos (kurt) ve Provatina (dişi koyun) adlı iki resif (deniz kayası) ve daha ileride ıssız adacık Khalkos (bakır) vardı. Köyün içinde, içi duvar ikonalarıyla dolu yeraltında yapılmış ilk hıristyanlık yıllarından kalma Panayia kilisesi vardı.

Yukarı  ve aşağı Drakunta mahallelerine yaklaşmak için iki saatten fazla yol yürümek lazımdı. Çünkü, günümüzde olduğu gibi, tehlikeli ve sapa yerdeydiler. Buradaki halk, dar fakat çok verimli bu  toprak parçasında, karpuz, kavun ve soğan yetiştirip bunları çektirmelerle taşıyıp İstanbul pazarlarında satardı. Çevrede, Ayios Yeorgios ve Panayia Dekapentistria kiliselerinden başka, Ay Dimitri, Ayia Paraskevi, Ayioi Theodori, Ay Yanni, ve Ayia Triada kilisecikleri vardı. Bugün kalıntıları bile kalmamış. Drakunta ile Vathi arasındaki dar ve zor geçilen patika yüzünden buradaki halk deniz yolunu tercih ederdi. Zaten Vathi’ dekilerin de önemli miktarda küçük yelkenli gemileri vardı ve bunlarla, yetiştirdikleri soğanları, kocaman kabakları, üzüm ve zeytin gibi mamülleri hatta odun ve odun kömürü taşıyıp Haliç’in Pazar iskelelerine teslim ediyordu. Köyde, nüfus mübadelesinden önce, 750 Rum yaşıyordu. Oradaki tepede Ayios Nikolaos ve Panayia Sklithru kilisecikleri vardı. Tepenin doğusundan ilerleyerek, yarım saatlık yürüyüşten  sonra Atsipolo vadisine varırız. Orada Ayia Triada manastırının kalıntıları var. Üç saatlık yoldan sonra da 600 nüfuslu Katakopos köyüne varılır ki nüfusun tümü Rum denizcilerden oluşur. Bu köyün halkı büyük kayıklarıyla Ege’den Karadeniz’in ucuna kadar seyahat ederlerdi. Köydeki Kimisi tis Theotoku kilisesinin ön cephesinde kabartma mermerden yapılmış  3 cazibe tanrıçası  ve   9  müzik perisi çizilmişti. Birinci Büyük savaşta (kanaatimce birinci Dünya savaşından bahsediyor) Türk makamları Katatopos luların 30 yelkenlisine el koydu. Bunlar da müttefik denizaltıları tarafından batırıldı.
Ormanlı Köyü'nde bulunan kabartmanın merkezinde Kharitler betimlenmiştir


Denizle paralel, üç saatlik bir yürüyüşle , mübadeleden önce 1000 Rum nüfuslu olan Langada şehrine varılır. Oradaki vadide bitişik iki kilise , Panayia ve Ayios Athanasios vardı. Köyün doğusunda Dindimo dağının Tsavli veya Tsauli ismiyle bilinen en yüksek tepesi var. Tsauli ismi antik Kyzikos halkının taptıkları Kybeli tanrıçasından gelmelidir. Çevredeki yer isimlerinden Ayiolia, Ayia Anna manastırı, Panayiça manastırı, biraz ilerisinde bir harman yeri, Karkalani, biraz daha uzaktaki Zigra, Vuçumeyia, Epano Milos (yukarı değirmen) ve Ayia Paraskevi manastırını hatırlayalım. Takriben iki saatlık mesafede Langada’nın doğusunda Diavati köyü bulunurdu. Köyün nüfusu yarısı Türk yarısı Rumdu. 50 ailelik halkı odunculuk  ve balıkçılıkla uğraşıyordu.

Diavati’nin doğusunda küçük bir Rum köyü olan Kasteli de Ortaçağ kulesinin kalıntıları vardır. Köyde yaşayanlar, bir efsaneye göre, dedelerinin Meis adasından buraya göç ettiklerine inanıyordu. En doğudaki Kapsala burnunu geçtikten sonra, Ayios Andreas, Meksa ve Ay Yorgi ıssız adalarının tam karşısında meşhur Makrialo(uzun  sahil) ile Mihaniona bulunuyordu. Antik devirde kayalardan meydana gelmiş dalgakıran Mihaniona yı kuzey rüzgarlardan koruyordu. Nüfusu 1600 kişi,hepsi Rumdu ve ekserisi denizci, balıkçı veya gemiciydi, ve  buradan bir saatlık mesafede bulunan Peramos köyünün balıkçılarıyla devamlı rekabette bulunuyorlardı. Mihaniona da 3 kilise vardı; dalgakırandaki Ayios Nikolaos, Mesahori deki(Ortaköy) Ayios Nikolaos ve Ay Yorgi Kavalaris. Aşağıda, Makrialos kıyısında Panayia Kanalis manastırı vardı. Burada Paskalya bayramından sonraki Cuma günü Peramoslularla birlikte müşterek panayır yapılırdı. Panayırın sonunda güreş oyunları düzenleniyordu. Bu oyunlarda, iki köy arasında büyük rekabet olup hangi köyün en büyük pehlivanı kazanacağı merakla takip ediliyordu. Biraz daha yüksekte, bostanların arasında Ay Yorgi Dafnis manastırı vardı.
Yerli bir efsaneye göre,Peramoslular eskiden Mikrohori yerinde denizden uzak yaşıyordu. Orada hala bazı evlerin ve kilisenin kalıntıları var. Efsaneye göre, kıyıya doğru göç etmeye karar verdikleri zaman, iki koyun kesip, birini bugünkü köyün yerinde bir ağaca astılar, öbürünü de Pithari denen yerde başka bir ağaca astılar. İki koyundan hangisinin daha uzun zaman kaldığı yerde yeni Peramos’u (bugünkü mevkide) kurdular. Başka bir efsaneye göre ise, Peramoslular esasında Giritli olup, oradaki Türk ağalardan çektikleri eziyetten kurtulmak için Mihanionalılarla birlikte Girit’in Hania şehrinden buraya göç ettiler ve geri dönmemek üzere yemin ederek yeni geldikleri yere  “ Mi – Hania “ (yani hayır artık Hania) adını vermişler.

Artaki’den (Erdek) sonra Kyzikos yarımadasının en büyük kasabası  olan Peramos un 3 büyük kilisesi,11 kiliseciği ve beş sınıflı erkek ve kız okulu vardı. Burada nüfus 3500 Rum’dan ibaret olup 12 kişilik bir heyet tarafından idare ediliyordu. Şehrin rüzgarlardan korunan limanı olduğundan İstanbul – Bandırma gemileri buraya sık sık uğrardı. Bugünkü hali can sıkıcı bir durumda. Kalenin etrafında toplanmış küçük bir köy halindedir. Yalnız Papadopulios (okulun kurucusunun adı) okulu ve Taksiarhis kilisesinin çınarları altındaki çeşme yerinde duruyor. Burada, eskiden, Faneromeni panayırında, Paskalya bayramında ve Apokria da büyük eğlenceler olurdu. Aynı zamanda, bu meydanda, Karadenizden balık dolu kayıklarıyla dönen balıkçılar eğlence kurup, Diavati lerilerin davul sesiyle zeybek havası oynarlardı.

Meşhur Panayia (mucizeleri Kyzikos yarımadasının dışına kadar duyulmuştu) panayırına gelmek için İstanbul’dan binlerce ibadetçi, Ağustosun ilk günlerinden , özel gemiler kiralayarak Peramos a kadar gelip, oradan beygirlerle manastıra kadar giderlermiş. Bütün bu zamanda Peramos 15 Ağustos’tan başlayıp 23 Ağustos’a kadar süren devamlı bir bayram havası yaşıyordu. Hatta Ağustosun son günlerine kadar devam ederdi.

Faneromeni Manastırı, Kirazlı Yayla

Faneromeni manastırı Dindimo ve Arktos( ayı) dağları arasında yer alıp Peramos tan bir buçuk saat mesafedeydi. 1895 te yapılan restorasyondan sonra iki katlı büyük bir taş binaydı. Keşişler ve ibadetçileri konaklayacak 99 odası vardı. Manastırın özel bir kısmında Panayia(Meryem ana) nın ikonası yerleştirilmişti. Bir efsaneye göre, Bizans’ta(İstanbul’u kastediyor) ikonalarla ibadet etmeye karşı kalkınanlardan bu ikonayı kurtarmak için bir keşiş onu alıp Karadağın karşı tarafına geçerek Peramos a getirdi. Kilise antik devirdeki tanrıça Kybele tapınağı kalıntıları üzerinde imar edildi. Kedrinos’un yazdığına göre, Kybele tapınağı imparator Zinon devrine kadar  yerinde olup, Zinon onu Panayia kilisesine çevirdi.

Faneromeni de son panayır 1921 yılının Ağustos ayında kutlandı. Konakta Yunan bayrağı dalgalanıyordu. O güne kadar çekilen eziyetler ve sürgünler unutulmuştu. Kimsenin aklından, bir sene sonra çetecilerden kurtulmak için,  hepsinin kıyılarda bohçaları ve hayvanlarıyla vapurları,    Cimcimi ve Dalyancı’nın kayıklarını bekleyecekleri geçmemişti. Vapur geldiğinde Panayia’nın ikonasını kurtarmak için kiliseden almaya gidenler başkeşişin onu önceden Artaki ye göndermiş olduğunu öğrendiler. Oradan da İstanbul’a taşınıp Patrikhane’ye teslim edilmiş. Günümüzde Patrikhane’de Ayios Yeoryiosun ikonasının yanında yer alıyor.

Kyzikos yarımadasının batı kıyılarına çok yakın, Roda ve Gonia arasındaki boğazın tam karşısında Prokonnesos adalarının (Marmara adaları) dört büyük adasından biri olan Aloni adası (Bizanslılar’ın Avlonia ve Osmanlılar’ın Paşalimanı adası) bulunuyor. Üzerinde insanların yaşadığı diğer adalar Afisia , Kutali  ve Prokonesos (ismini bütün bu ada grubuna veren Marmara adası) var. Bunların yanında  ıssız adalardan Fanari , Agenisos (Hayırsız ada), Provatonisi , Mamalias , Gera adaları ve bunlardan başka Ay Nikolas, Manolo ve kutruzi kayaları vardır. Mitolojiye göre tanrıça Rea, Zeus’u kurtarmak için Marmara adalrından bir taş alıp Kronos’a yutturdu.

Aloni adasının (Avlonya) ismi 20 asırdan beri hiç değiştirilmedi. Yüzeyi tepesiz bir ada olup korunaklı bir limanı var. 200 hanelik merkez köyünde 850 Rum  yaşıyordu. Adanın diğer köyleri ise 650 nüfuslu Vori, 1000 nüfuslu Skopia ve 400 nüfuslu Huhlia idi.  Aloni adasında Aynaroza veya Kudüs Patrikhanesine  ait çok manastır vardı. Bunlardan en ünlüsü , cennet olarak anılan ,Ayia Paraskevi manastırıydı.

Yorgo K.: Sayfa 25 burada sona eriyor  26 ve 27 sayfalar Marmara adaları grubundan bahsediyor.  Size onu da çeviriyorum.

MARMARA ADALARI GRUBU
Afisia (veya Ofiusa) adası ismini üzerinde çok yılanın yaşadığından almış (ofis Yunanca’da yılan demek). İki köyü vardır. Biri Merkez Afisia; 1200 nüfuslu bir Rum köyüdür ve Theotokos isimli bir kilisesi vardır. Öbür köyü , 700 nüfuslu Araplar ise bir Türk köyüdür. Adanın en güneydeki ucunda Ayios Yeorgios kiliseciği vardı.

Patrik Anthimos VI.  nın memlekti olan Kutali adasında, meşhur zenginlerden Vlastos ve Zaharof ta doğup büyümüştü. İkisi de ticaret ve denizcilikten çok zengin olmuşlardı. Zaten bu küçük adanın ticaret donanması meşhurdur. Adanın şekli ters dönmüş bir kaşığa benzediğinden  Kutali (Yunancada kaşık demek) olmuştur. Çevresi 8 kilometre kadardır. Nüfusu 2000   hepsi denizci Rumlar dan ibarettir. Kiliselerinden biri Kimiseos, diğeri ise kalıntıları hala kıyıda bulunan Ayios Nikolaos tur. Üçüncü bir kilise ye Rodon Amaranton (kurumayan gül) ismi verilmişti. Bu kilise antik kalıntılar üzerinde imar edilmişti.1867 yılındaki restorasyonundan yer altından birçok antik heykeller çıkarılmış. Hatta birtanesi mezartası üzerinde gofre olarak yontulmuş bir Romalı jokey !


Bu adalar grubunun en büyüğü Prokonnesos (Marmara adası) adasıdır. Dağlarında çok geyik yaşadığından (Yunancada Prokos geyik demektir) adaya bu isim verilmiş. Adanın çevresi 60 deniz mili ve yüzölçümü  130 kilometredir. En yüksek tepesi Psili Rahi 720 metre. Buraya yerleştirilen göçmenler, ısınmak için ormanları kesip yakmışlar. Adanın merkezi Marmara köyünün limanı Petala önemli bir yerde olup eskiden Kyzikos limanına ve etrafındaki adalara girişi kontrol edebiliyordu. Adanın kıyılarında Prastio , Klazaki , Afthoni , Galimi ve Palatia  yerleşmeleri vardır. 20.  asrın başlarında merkezde Taksiarhon , Kimiseos ve Ayios İsidoros mahalleleri vardı. Merkezde 200 erkek öğrencisi olan ilkokul ve 100 kız öğrencisi olan kız okulu vardı. Bitişikteki Prastio köyünde Ayios İoannis Theologos, Ayios Theodoros ve Kimiseos kiliseleri vardı. Marmara adasının kiliseleri mubadeleden sonra kendi haline bırakılmıştır. 1935 depreminde de büyük hasra uğrayarak harabe haline geldiler.

Palatia köyünde iki mahalle vardı. Baş kilise Kimiseos olmak üzere , iki mahallenin kiliseleri Ayios Dimitrios ve Ayios Yannis idi. Köyün küçük okulunda 170 erkek ve kız öğrenci vardı. Marmara adasının tümünde tek kalmış olan Genna kilisesi bugün kapı ve pencereleri tuğlalarla kapatılmış duvarla duruyor.

1 yorum:

  1. Sayın blog kullanıcısı paylaşımlarınız ve makalelerinizi çok beğendik Kiralık jet olarak paylaşımlarınızı ve makalellerinizin devamını diler teşekkür ederiz...

    YanıtlaSil