“Suların mezarı yok”
“Aşk dediğin haram olan şiirlerle” kesişti yolum. İçimizde...
bunca yıldır birikmiş dertleri, içimizden birisinin bu kadar inceden
dile getirdiğini gördükçe sevinçle buluştum her dizesiyle. Her gün
farklı yerlerden okumayı düşündüm “haramtaşkir” izleri. Bir gün “bahçe”
üzerinden bir gün “aşk”, bir gün “ev” üzerinden bir gün “anne”. Ama
önce.... Ama önce ateş üzerinden, su üzerinden okudum her birisini.
Döndüm okudum, durdum okudum. Su dışarıdan, ateş içeriden. Ateş
altından, su üstünden.
Sezai “yaptığımız ilk seçim nedeniyle
ateşten ve haramsudan yanayız” demişti ve eklemişti hemen peşinden:
“Yine de bir cevap var sorulacak”. Sorularda sönmüş cevapları yaka yaka,
cevaplarda suyu yeniden ısıtan sorulara aka aka dolandım dışından,
içinden.
Anadolu kültüründe bilirsiniz ateşe su dökmek
günahtır. Ateşe su dökmeme inceliğinde akarken Sivas’ta hâlâ içimizde
yanan ateşe neden bir türlü su dökülemediğini, suyun neden hâlâ
geciktiğini, geciktirildiğini sorgulayan şiirlerde durdum düşündüm.
“Eskiden sular
seller eskiden, hayata su şakası yaptığımız eskiden’i, ateşten ve külden
zarar etmeden çok öncesini” anlatan şiirlerde ateşe durup yüzümü
burdum..
“Ateşi doğru yangını yanlış hatırlarken suyun ateşini
çıkaran”, geçmişin ışığında bugünle "sevişirken önce bir mânâyı tamir
edip, sonra su terazisinde ateş'i tartan” dizelerle içime aktım
usulca...
“Uruk kentinde öpülerek okunan tableti” öptüm, sulara kalktım.
“Her ne kadar içilir yazan çeşmenin suyuna güvenmesek” de, su’yu
güzellemek kolaydır. Kolaydır suya övgüler düzmek. Suya hakkını teslim
ederken kirlerimizle barışan, barıştıran şiirlerde kirimi kokladım ben.
Çocuklarına “daha haftanın ortası, ne çabuk kirlendiniz” diyen anne sesi
duyarlığında, “dağa daha nasılsın diyen dilim, ne çabuk aşk, içim ne
sevinç dağ” diyen “suya çekimli tuz şiirler” buldum kapılarımda.
Kirini yine kirine teslim eden, huydaki kiri rüya kiriyle yıkayan şiirlere yüzümü sürdüm.
Yüzümü sürdüm, bitmez bir hevesle suyun kire, kirin suya seslendiği;
suyun ateşe, ateşin küle, külün güle dönüşüp durduğu diyalektik
şiirlere.
Bir yandan “Benden söylemesi dibi tutmuş bu şehrin”
diye bizi bize karşı uyarırken, diğer yandan suyu sevdiğimiz kadar
ateşi, ateşi sevdiğimiz kadar suyu; suyu sevdiğimiz kadar kirimizi de
sevmemizi sağlayan kirelektik şiirlere kanat niyetine merhemler sürdüm…
“Aşk” dedim haram oldum, “haram” dedim aşk...
Aynur Uluç
Aşk Dediğin Haram Olur
Sezai Sarıoğlu
Yasak Meyve- Komşu Yayınları Şubat 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder