2 Ağustos 2010 Pazartesi

Reşit Mazhar Ertüzün 1917-2010

-->
REŞİT MAZHAR ERTÜZÜN

“(…) fakir-i pür taksir alevler içinde
gülümseyen tanrıçaları kurtarmak için (…)”


www.ergir.com
1917 yılında Üsküdar’ da Doktor Rıfat Ali Bey ve Müfide Hanım’ın oğlu olarak dünyaya gelen Reşit Mazhar ERTÜZÜN’ün hayatının her anı kültür serüvenimizin mühim bir parçasıdır. Yakın tarihimizin son görgü tanıklarındandı Ertüzün ve malesef geçtiğimiz hafta sonu aramızdan ayrıldı…

Ankara Palas’ta çocuk yaşta arkadaşı Süha Bey ile Atatürk’ün karşısında bir Çaykovski parçasını kemanla yorumlayan Reşit Mazhar Ertüzün’ü  müziğe Andrea Paleologo’dan aldığı klasik gitar dersleri ile devam etti. Paleologo’dan aldığı dersler ile Türkiye’de “Tarrega ekolünün” yayılmasını sağlayan Ertüzün, ileride gitarın bir klasik müzik enstrumanı olarak Türkiye’de yaygınlaşmasına öncülük edecek olan Savaş Çekirge’ye gitar dersleri verdi. (http://www.ergir.com/dy_1917.htm)


Reşit Mazhar Ertüzün’ün bir diğer önemli mücadelesi genç bir kaymakam olarak atandığı Erdek ve çevresi için yaptıklarıdır. Görev yaptığı her yerden arkasında derin izler bırakarak ayrılan Kaymakam Reşit Bey’in en önemli uğraşı bir mülkiyelinin duyarlılığı ile başlayan dev arkeoloji araştırmaları ile sonuca ulaşan, Erdek ve çevresinin sahip olduğu kültürel mirasın korunması, araştırılması, tanıtılması, sevdirilmesi amacını taşıyan mücadelesidir. Ama bu gün bu mücadeleyi özetlemekle yetinmeyeceğim, çünkü bu mücadele bu satırların yazarının biraz okuyup biraz büyüyüp arkeoloji okumasına esin kaynağı olmuştur. Bugünlerde popüler olan  bir deyişle Reşit Mazhar Ertüzün bir rol modeldir benim için…

Reşit Bey, Arkeoloji ve yakın geçmişi ile Erdek kitabında şöyle diyordu;

“1946 senesi Mayısı’nın ondokuzuncu günü Erdek’e çıktım. Sevgili Atatürk’ün Nutuk’unun ilk tümcesini anımsayanların dudaklarındaki gülümsemeyi görür gibiyim. O da “1919 senesi Mayısının ondokuzuncu günü Samsun’a çıktım” diye söze başlamıştı. Nükte olsun diye aynı üslubu kullanmak istedim (…)

O tanrısal kahraman Samsun’a vatanı kurtarmak için çıkmıştı. Ben fakir-i pürtaksir alevler içinde gülümseyen tanrıçaları yok olmaktan kurtarmak için Yarımada’ya ayak basmıştım. Fakat o gün üstleneceğim bu görevin bilincinde değildim.”


“Fakir-i pürtaksir alevler içinde gülümseyen tanrıçaları kurtarmak için” Reşit Bey,  bir başka kitabı Kapıdağı Yarımadası ve Çevresindeki Adalar Tarih ve Arkeolojisi üzerine araştırmalar isimli kitabının önsözünde bu şairane cümlenin ardındaki gerçekleri şöyle aktarmıştı;

“Erdek Kaymakamlığında işe başladığım günlerde Bandırma’ya giden şosenin göz alıcı beyazlığına şaşmış ve bunun sebebini sormuştum.

‘Balkıs’ın mermerleri ile yapılmıştır da ondan’ demişlerdi.

Balkıs, eski Kyzikos şehri idi; yolun kıyısında olduğu için alınıp kullanılıveren taşlarda bu şehrin cânım binalarından sökülüp kırılan işlemeli mermerlerdi, sütunlardı, heykellerdi.

Bir zamanlar Dünya’nın harikaları arasında sayılan Hadrianus tapınağının içinde açılmış duran kapkara çukura gelince, bunun ne olduğunu sormağa bile lüzum yoktu; besbelli bir kireç ocağı idi, o eşsiz anıtı yiyip kemiren bir yara bir kanserdi.

Değersiz yapılara sıva olmadan once kurtarıp derlemeğe çalıştığım eserleri Erdek’te kurduğum açık müzeye yerleştirirken bu didinmelerime kendince acınan ve Hadrianus Tapınağı’ndaki kireç ocağını son işletenler arasında bulunan birisi:

‘Günün birinde bir kaymakamın bu taşları toplamağa kalkışacağını ne bilirdim. Ocakta öyle heykeller yaktım ki çıplak kadınlar kireç olunca bile hala bana güler dururlardı’ demişti.

Elinizdeki kitap işte bu sözler yüzünden yazılmıştır.

Dudaklarında ölümsüz gülümseyişiyle sızlamadan toz olan o beyaz tanrıçalar beni yetkim dışındaki bir konuda kısır da olsa birşeyler yapmağa yazmağa zorladılar(…)”

Bandırma’ya giden şosenin göz alıcı beyazlığı Reşit Bey’i bir arkeoloji serüveninin içine sokmuştu. Çocukluğunda Ankara’da selam vermek için yolunu gözlediği Atatürk bu serüvende O’na ilham kaynağı olmuştu yine… Tıpkı Atatürk’ün ki gibi bir “memorandum” hazırlamıştı kendine. Buna gore:

“ I. 1946 yılındaki durum (sevgili Atatürk’ün deyimi ile) “Manzara-i umumiye”: Yıkılarda kireç ocakları yakılması, Bandırma şosesine kırma taş elde etmek için heykellerin, binalardaki mermerlerin parçalanması gibi korkunç tahribat. 

II. Bu durum karşısında alınacak tedbirler, tutulacak yollar:
1.     Tahribatı derhal önlemek:( Tamimler, tebliğler, telkinler ve inzibati tedbirler)
2.     Yer üstünde bulunan taşınabilir eserleri toplamak ve koruma altına almak için geçici olarak köy okullarında ve merkezde ilk okulun en alt katında depolamak.
3.     Yeni tahribata meydan vermemek üzere halkta eski eserlere karşı ilgi ve sevgi uyandırmak: Bu amaçla açık hava müzesi kurmak.
4.     Erdek’in de içinde bulunduğu bölgedeki eski uygarlıkları tanımak, tanıtmak ve böylece:

a.     Bilimsel araştırmalara ve kazılara uzmanları da çağırarak önayak olmak mümkün olursa bu konuda bir kitap yazmak,
b.     Okullarda öğrencilere yerel tarih ve arkeolojiye dair bilgi vermek,
c.     İdare amiri olacakların yetiştirildiği fakülte ve okullarda sanat tarihi, arkeoloji ve turizm konularında dersler konulmasını sağlamak için önerilerde bulunmak,
d.     Turizme yol açmak için pansiyonculuğu teşvik etmek.


III. Daha önceki maddelerde yer alan çalışmalar sonunda alınacak neticeleri değerlendirip amaçları takipsiz bırakmamaya çalışmak.” (Arkeoloji ve Yakın Geçmişi İle Erdek, s.11)

Reşit Bey bu memorandum doğrultusunda çalışmalarını sürdürmüş kireç ocaklarını kapattırmış, Erdek ilkokulunun bodrum katında topladığı eserleri Erdek kaymakamlığının bahçesinde kurduğu açıkhava müzesi ile halkın görüşüne açmıştır. Sınırlı imkanlarla kurulan bu müze, Türkiye’nin ilk açık hava müzelerindendir.  Bu müzeyi yine Reşit Bey’in satırları ile aktaracağım;

“Hasan Halet Bey’den su borusu olarak yapılmış yeteri kadar çimento boru aldım. Bunları 80 santimden 220 santime kadar çeşitli farklı boylarda kestirdim, beyaza boyattım. Küçükten büyüğe doğru yükselerek eserlerin altında kaide görevi yapacak sütunların arasına ikişer tane 50 santimlik saksı görevi için içleri toprakla doldurulmuş borular yerleştirdim.

Fotoğraf: Reşit Mazhar ERTÜZÜN, Erdek Müzesi

Hepsini spiral şeklinde dizerek toprağa gömdüm. Her sütunun önüne, üstündeki eserlerin envanter numarasını ve geldiği yeri gösteren bir plaka yapıştırdım. Aradaki saksıları çiçekledim ve onların çevresindeki toprağı çimledim, yürünecek yerleri mermer çakıl örtüsü ile kaplattım. Böylece, çiçeklerin de çekiciliğine kapılarak bir parka girer gibi olan ziyaretçilerin, spiral biçiminde yerleştirildiği için her eseri hem önden hem arkadan görmeden müzeden çıkmamaları sağlanmış oldu.(…)Eserlerin altındaki bütun sütunlar ayrı yükseklikte olduğu için müzenin önünden geçenlerin, eserlerin hepsini birden karşılarında dönermiş gibi görmelerini sağladım. Sonuç olarak müzecilik tekniği ile pek ilgisi olmasa da benim amaçlarımı gerçekleştirecek dünyanın en ‘nev-i şahsına münhasır’ müzesini kurmuş oldum.”(Arkeoloji ve Yakın Geçmişi ile Erdek, s.24)

Ne yazık ki Reşit Bey’in  Erdek’ten ayrılmasından sonra müzedeki eserler çalınmaya başlamış, müze bekçisiz, eserler bakımsız bırakılmıştır. Bu sırada emekliye ayrılmış olan Ertüzün, Kültür Bakanlığı’nın makamlarında müzenin kurtuluşu için ürettiği formüllere destek aramaktaydı. Bu formüllerden biri de müzenin, neoklasik tarzdaki ahşap ve beyaz (maalesef artık beyaz değil!) tek katlı eski kaymakam evine taşınmasıydı. Ancak nihayetinde eserler Erdek itfaiye deposuna kaldırılmış, müze kapatılmıştır. Bu eserlerin büyük bir kısmı şimdi, 2003 yılında açılan Bandırma Arkeoloji Müzesi’nde korunmaktadır.  2009 yılında Erdek açıkhava müzesi aynı yerde farklı bir tarzla yeniden açıldı fakat ne acıdır ki hiçbir yetkili makam bu müzeye Reşit Bey’in adını vererek ona teşekkür etme nezaketinde bulunmadı.

Kyzikos Amphithaetr'ı için rekonstüriksiyon


Reşit Bey’in  bu serüvendeki diğer önemli adımı mücadelesini bilimsel bir tabana oturtan eseri Kapıdağı Yarımadası ve Çevresindeki Adalar Tarih ve Arkeolojisi Üzerine Araştırmalar adlı kitabıdır. Öyle ki bu kitap 1987 yılında bir kütüphanede Milliyet gazetesi köşe yazarı İlhamı Soysal’ın eline geçmiş, Soysal etkilendiği bu kitap vasıtasıyla Ertüzün’ün uğraşlarını “Bir Kaymakam”, “Bir Garip Kaymakam” başlıkları ile köşesine taşımıştır. Ard arda gelen iki köşe yazısı Bandırma Rotary kulübünün dikkatini çekmiş Reşit Bey’le yapılan bir toplantı sonucu Bandırma’da Kyzikos hakkında panel düzenlenmesi kararı çıkmıştır. Düzenlenen sempozyumdan sonra Prof.Dr. Abdullah Yaylalı, Kyzikos’da  kazıya başlamış, Kyzikos’un sit alanı ilan edilmesini sağlamıştır. Ayrıca Reşit Bey, bütün bu süreçte yaşadığı zorlukları Arkeoloji ve Yakın Geçmişi ile Erdek isimli kitabında belgelerle kayıt altına alıp okuyucuyla paylaşmıştır.
1999 yılında kitabının üçüncü baskısı için Erdek’teki imza gününde masasının bir kenarında O’na yardımcı olmakla görevlendirilmiştim. Aldığım en önemli görevlerden biriydi. Çünkü, yanı başımda titrek elleri ile kitaplarını imzalayan bu insanın yaşadıkları hayatımın kalanına yön verdi.

Geçtiğimiz haftasonuna kadar süren her anı uğraşlı koca bir hayatın küçük bir parçası olan bu serüven bana ve dostlarıma her zaman esin kaynağı olmuştur. Her birimiz “fakir-i pür taksir alevler içinde yanan tanrıçaları” kurtarmak “dudaklarındaki ölümsüz gülümseyişi” muhafaza etmek için mücadele edeceğiz. Bize örnek olan bu yaşamı bizimle paylaştığı, tecrübeleri ile yol gösterdiği ve burada bahsetmediğimiz nice hizmetleri için Reşit Mazhar Ertüzün’e bir kez daha teşekkür ediyoruz. Işıklar içinde yatın...

"güzel bir yola gidin ve bizi hatırlayın"



 
ESERLERİ

Kapıdağı Yarımadası ve Çevresindeki Adalar Tarih ve Arkeolojisi Üzerine Araştırmalar, 1953,1964,1999
Bir Şeyler Yazmıştım Ben de; Şiirler, 1966
Taşraya Doğru; Hikayeler, 1966
Lamazitoualli, Fransızca Hikayeler, 1971
Dünyadaki Ticaret ve Sanayi Odası Birlikleri, Araştırma, 1974
Sabahattin Ali Olayının Gerçeği, Biyografi, 1985 
Erdek, Kyzikos, Arganoutlar ve Kharitler, 1991
Balkondan Esintiler, Şiirler, 1992
Bir Mülkiyelinin Kavak Yelleri, Roman, 1997
Uygarlığın Geçmişi ve Geleceği, 1997
Arkeolojisi ve Yakın Geçmişi ile Erdek 
                                                                                                                                                Yiğit OZAR
 

3 yorum:

  1. Reşit Bey iyakından azda olsa tanıma fırsatı olan arkeoloji meraklısı ben yaptıklarına imrenerek yapmak istediklerini anlamaya calışarak onu hep izledim. içimdeki enerjiyi mazhar bey körüklüyor oluyordu .Ülkem için yapabileceklerimin gücünü hissetirirdi.
    Fatma KARCI ÇEŞTEPE Bandırma Müze Derneği Eski yönetim kurulu üyesi

    YanıtlaSil
  2. Reşit Mazhar Ertüzün'ü bu blog sayesinde tanıdım; Böyle aydın bir kaymakam Erdek için bir şans olmuş... Kitaplarının hepsini okumak istiyorum, bulabilirsem tabi... Allah rahmet eylesin, Erdek te adının bir meydana verilmesi gerekir...

    YanıtlaSil
  3. 1969 Haziran ayından 2006 ocak ayına kadar rahmetli babam Ali Özüdoğru'nun, ankara bahçelievler 9 sokak no: 22 Defne apartmanda kapıcılık yaptı. Rahmetli Reşit amcacığım ve sevgili eşi Saniye Teyzemin çok iyiliği olmuştur. Emekçiden ve emekten yana mükemmel bir insanlardı. Evlatları Rahmetli Hasan abiciğim, rahmetli Sevim ablacığım ve yine saygıdeğer mehmet abiciğim ile biz bir aile gibiydik. Benim okumamda çok ama emelleri olmuştur. Hâlâ mehmet Abimle telefon ayda,yılda bir kaç kez görüşürüz. Eski günleri unutmak mümkün mü. Şuanda bile gözlerim doldu. Sevim abinin oğlu Esin elimizde büyüdü. Ertüzün ailesini çok ama çok seviyorum. Saygılarımla. Nebi ÖZÜDOĞRU

    YanıtlaSil