16 Eylül 2010 Perşembe

Bir Bilim Olarak Arkeoloji ve Mahalli Baskı


“20 GÜNDE KAZI MI OLUR?”

Bir Bilim Olarak Arkeoloji ve Mahalli Baskı

“Türkiye’de bir arkeolojik kazı aldatmacasıdır, sürüyor. Ülkemizin çeşitli kentlerinde, 300 dolayında kazı gerçekleştiriliyor. Ama çoğu, “göstermelik” nitelikte ya yerinde sayıyor, ya da kaplumbağa hızıyla ilerliyor. Üstelik bu kazılara, Kültür ve Turizm Bakanlığı, çeşitli miktarlarda ödeneklerde çıkarıyor”Ö.B

Çiçeği burnunda bir arkeolog olarak, Bandırma’nın 14 yıllık emektar gazetesi BANSES’in sayfalarında kendine bir köşe kapmış bu fikre yanıt verme gereği duydum okur okumaz...  Yazının devamında Türkiye’de yapılan arkeolojik kazıların her yıl 1-1,5 ay yapılabildiğinden yakınan “fikir babası” Kyzikos ve Daskyleion kazılarında yıllardır “bir arpa boyu bile yol alınmamasından bıktığını” söylüyor özetle.  Ama bununla da kalmıyor ülkedeki “göstermelik” kazıların “dişe dokunur bir buluntu çıkaramayan(!)” kazı ekibi başkanlarının kazıları ile ilgili “yurtdışında bile(!)” verdiği konferansları, yayınları, kazılarda ele geçen verilerin diğer bilim insanları ile paylaşıp onlarında katkıları ile bilgiye dönüştürdükleri bir etkinlik olarak görmeyip bu konferans ve makalelerin tek amacının akademik kariyer yapmak olduğunu ileri sürebiliyor. Yazının bir başka yerinde “Kültür ve Turizm Bakanlığı, 20 günlük kazılarla kendilerine çalışan öğretim üyelerinin kazılarına ödenek çıkarmak yerine ödenek çıkarmak yerine...” cümlesiyle karşılaşıyorum. Nasıl ki Bakan Eroğlu, “Allianoi diye bir yer yoktur, ben bunu kanıtladım” diyerek ileri gittiyse bu satırların sahibi de eleştirinin sınırlarını zorlamıştır.

“... başta Pers Satraplığı(Pers Bölge Valiliği) olmak üzere beş uygarlığın yaşadığı vurgulanan Daskyleion, halen turizme açılamadı.” Ö.B
“...bu işi uzun süreli, aylarca sürdürecek arkeologlara gerçekçi ödenekler vererek, uygarlıklar ülkesi Türkiye’nin arkeoloji turizmine katkı sağlamalıdır...”Ö.B



Arkeoloji nedir?
“... Artık arkeoloji, geçmiş döneme ait her türlü ize, bir operatörün ameliyat ettiği hastaya eğildiği hassaslık ve dikkat ile eğilen, bulguları diğer bilim dalları ile ortaklaşa sürdürdüğü çalışmalarla değerlendirilen, bunları çoğu kez en karmaşık labaratuvar deneylerinden geçiren bir bilim dalıdır. Çağdaş arkeoloji jeofizikden biokimyaya, nükleer fizikten astronomiye kadar, hemen her türlü bilim dalı ile iletişim kurmuş bir bilim dalıdır. Arkeolojinin amacı da ne vitrinleri doldurmak, ne de geçmiş dönemden günümüze kalan nesnelerle kişileri zengin etmektir. Arkeolojinin amacı en eski dönemlerden günümüze nasıl gelindiğini araştırıp ortaya koymaktır”
ÖZDOĞAN,M., “Türk Arkeolojisi ile İlgili Bazı Sorunlar ve Öneriler” Türkiye Arkeolojisinin Sorunları ve Koruma Politikaları, İstanbul, Arkeoloji ve Sanat Yayınları,2001, s.50.

Ö.BALIKÇI'ya, arkeolojinin, amacı günümüze ulaşan kalıntılardan yola çıkarak geçmişi aydınlatmaya çalışan bir BİLİM dalı olduğu gerçeği unutturan etken hiç süphesiz “Kültür” ile “Turizm” kavramlarına aynı bakış açısıyla yaklaşan devletin, kültür politikalarının bir sonucudur.  Turizm için kültüre yatırım yapan zihniyetin arkeolojiyi bilimsel bir uğraş olarak değil de amacı memlekete turistik sermaye kaynağı kazandırmak olan bir tür müteahhitlik uğraşı olarak görmesi pek doğaldır. Ama bu düşünce bilim için en az Ortaçağ’ın Vatikan’ı kadar zararlıdır. Arkeolojinin amacı turizm değildir, ama turizm arkeolojinin bir getirisi hatta karlı bir getirisi olabiliyor zaman zaman, bu elbette rahatsız edici değil... Yinede bu durum turizmi arkeolojinin önüne geçirip kazıları hızlandırarak kazılardaki bilimsel çalışmaların titizliğini olumsuz yönde etkileyecek kapitalist tahakkümün önünü açmamalı.

Yazarın düşüncelerinin aksine yerli-yabancı kazı, yüzey araştırmacıları ve onların destekçileri sayesinde ülkemiz arkeolojisi gün geçtikçe büyüyen ve gelişen bir bilimdir. Osman Hamdi Bey’den bu güne uzanan bir geçmişi ve interdisipliner bir yapısı vardır. Ama, evet kazılarımız yazarın dediği gibi çoğunlukla 1,5 ay sürüyor, kazı yerine yerleşmemizde yazarın dediği kadar olmasa da bir süre alıyor. Kazılara çoğunlukla, üniversitelerin öğretim üyeleri başkanlık ediyor, öğrencilerde ekibin bir parçası oluyor. Böylece üniversite sıralarında, kitap sayfalarında öğrenilemeyecek kazı teknikleri arazide, uygulamanın içerisinde sağlıklı bir şekilde öğretilebiliyor. Bu sayede mezun olduğumda dört kazı döneminin tecrübesiyle mezun olmuştum. Henüz üniversite sıralarındaki öğrencilerini araştırmaların fiilen içine sokan bu sistem sayesinde ülkemizdeki arkeoloji eğitimi teorik boyutta kalmamaktadır. Öğrencilerin kazılarda aldığı görevin tek karşılığı ise “öğrenmektir” ve ekibin hiçbir üyeside daha fazlasını beklemez. 1,5 aylık  kısa görünen kazı sonrasında üniversiteye dönülür ama aslında kazı bitmez, bitemez... Çünkü o 1,5 aylık zaman diliminde ele geçen buluntuların değerlendirilmesi, araştırılması, tanımlanması hepsinin bir araya getirilip sonuca varılmaya çalışılması çok daha uzun sürmektedir. Kazılara tamamen son verildikten sonra bile bu araştırmalar devam eder. Ve tabii ki arazide, üniversitede, kütüphanede, labaratuvarda sürdürülen araştırmalar sonucu üretilen bu bilgi diğer bilim insanları ile paylaşılmalıdır. İşte yazarın “kendine çalışmak” dediği de budur. Araştırmanızı paylaşmak “kendinize” değil “insanlığa” çalışmaktır. Yazar deseydi ki bu akademik uğraş daha sonra toplumla da paylaşılmalı bu şekilde bizde arkeolojinin ne olduğunu görürüz, o zaman kendisine hak verirdim. Ama makale yazmayı, konferans vermeyi “kendine çalışmak” olarak kabul etmek çok talihsizdir.

“...Yıllardır, dişe dokunur bir buluntuyu gün ışığına çıkaramayan kazı ekibi başkanı profesörler, doçentler, yardımcı doçentler...”Ö.B

Yazıdaki bir diğer eleştiri kazılarda “dişe dokunur bir buluntunun” çıkarılmamasıdır. Yazar açığa çıkarılan dişe dokunur olup olmadığını neye göre değerlendiriyor bilemiyorum ama ülkemizde son yıllarda yapılan arkeolojik kazı ve yüzey araştırmaları başarılı sonuçlar doğurmaktadır. Bunu anlamak için "Kültür" ve "Turizm" Bakanlığı’nın  32 yıldır düzenlediği Uluslararası Arkeolojik Kazı ve Araştırma Sonuçları Toplantısı’nı izlemek ya da artık internette pdf olarak da bulunan sonuçlarını okumak bir yana gazetelerin sayfalarını karıştırmak, arkeoloji haberlerini biraz daha dikkatli okumak kafidir. Ama eğer dişe dokunur buluntudan kasıt görkemli bir şeyler veya Indiana Jones’un Kristal kafatası ise Bandırma’nın dillere destan surları varken kazıya ihtiyacımız yok!

“...Üstelik bu kazılara, Kültür ve Turizm Bakanlığı, çeşitli miktarlarda ödeneklerde çıkarıyor.”Ö.B

“... Kültür ve Turizm Bakanlığı, 20 günlük kazılarla kendilerine çalışan öğretim üyelerinin kazılarına ödenek çıkarmak yerine...”Ö.B

Bakanlığın aktardığı ödenekler ise pek çok kazı için yetersiz kalıyorlar. Bazı kazıların kimi ihtiyaçlarının bazı kişisel fedakarlıklar karşılandığını dahi biliyorum. Yine de eskiye oranla ödeneklerde ciddi bir artış yok değil. Tabii çıkan ödeneğin kazılara transferinde zaman zaman bürokratik problemler yaşanmasından ödeneğin verimli kullanılması pek mümkün olmuyor.

Yazıda belli ölçüde katıldığım tek nokta artık her gün başka bir arkeologdan duyduğum Kültür Bakanlığı’nın ayrı bir arazi teşkilatına sahip olmasının gereğidir. Ama yazarla aynı nedenlerden dolayı (hız=turizm) ve yazarın düşündüğü şekilde değil, ayrı bir yazının konusu olabilecek kadar derin sorunlardan dolayı.

Büyük barajların, tesislerin, rantiyeciliğin karşısında her gün saldırıya uğrayan kültürel mirasımız ile birlikte arkeolojimizde tüm başarılarına rağmen zarar görmektedir. Şüphesiz Önder BALIKÇI iyi niyetli bir katkı amacı ile kaleme aldığı bu yazıda bilimsel gelişmeye karşı çıkmak arkeolojinin ve kültürel mirasın karşısındaki saflara katılmak istemiyordur. Ama maalesef arkeoloji için talihsiz bir yazı olmuş, keşke Önder BALIKÇI’nın köşesinde arkeolojimiz ile ilgili “göstermelik” eleştiriler yerine ayağı yere basan, saldırmayan, yapıcı eleştiriler okuyabilseydik. Dilerim yanıtım Önder BALIKÇI ve onun gibi düşünenleri aydınlatabilmiştir.

Bu yanıt, eleştirinin hedeflerinden olan kazı ekipleri tarafından hazırlanmış bir yanıt değildir. Yalnızca bir arkeoloğun “20 günde kazı mı olur?” başlıklı yazıdan duyduğu rahatsızlığın ifadesidir.

Ö.B: BALIKÇI,Ö., “20 Günde Kazı Mı Olur?”, BANSES, 7 Eylül 2010, Bandırma.




YİĞİT OZAR

2 yorum:

  1. Bilhassa tuzim ile palazlandırılmış kültür ve ''kültür bakanlığı'' eleştiri yerinde olmuş. Kültür envanterini turizmin bi' öncülü, o'nu ilerleten bi' materyal, anamal olarak görenlere inceden giydirilmiş. Bu neşredilerek sistemin dışına çıkılıyor ve yazı on kaplan gücünde kükrüyor.

    Bildiğin şukela bu.

    O. Sezer

    YanıtlaSil
  2. *Bilhassa turizm ile palazlandırılmış kültür ve ''kültür bakanlığı'' eleştirisi yerinde olmuş.


    edit kıvamında.

    YanıtlaSil