Sadece bir pastane kapatıldı bu yaygara
ne, diye buyurdu Sayın Murat Bardakçı. İnci Pastanesi’nin tahliyesindeki
hukuksuzluğa karşı çıkanları da eylem için eylem yapmakla mimledi. Her
ne kadar, eylemin nadide bir olgu olduğu ülkemizde eylemin fazlası göz
çıkarmaz diye düşünsek de Sayın Bardakçı’nın karikatürize ederek içini
boşaltmaya çalıştığı kamuoyu tepkisine dair birkaç söz söylemek
istiyoruz.
Tarihçinin, sosyal bilimcinin hatta en
geniş tanımıyla aydının görevlerinden biri gündelik hayatta birbirinden
kopuk olarak varolan olguları önce hakikate mümkün olduğunca yakın
şekilde belgelemek, ardından da onlara anlam kazandıracak, aralarında
ilişkileri, varoluş nedenlerini ortaya çıkaracak daha geniş bir
anlatının içine yerleştirmektir. Toplumsal gündelik hayatın keşmekeşi
ancak böyle anlamlı hale gelebilir; tarihçiyi de, kanaat önderini de
malumatfuruşçudan ayıran da zaten budur. Belli ki Sayın Bardakçı’nın
böyle bir derdi yok, madem öyle biz anlatalım profiterolün gör dediğini.
Öncelikle Bardakçı’nın çarpıtma
işleminden geçen olguların doğrusunu anlatalım. İnci Pastanesi’nin
tahliyesine karşı çıkan arkadaşlarımızın ‘laiklik elden gidiyor’
demişliği yoktur. Zira elden giden laiklik değil kent ve onun içinde
kurulmuş toplumsal ilişkilerdir. Farklı yerlerde ama ortak bir plan
çerçevesinde zuhur bulan olaylara karşı çıkan muhalefeti biraz takip
ediyor olsaydı, İstanbul’daki kentsel muhalefetin ana derdinin tepeden
inme otoriter politikalar temelinde yürüyen bir mekânsal yağma hareketi
olduğunu bilirdi. İnci Pastanesinin tahliyesini sadece bir pastanenin
tahliye edilmesinden çıkarıp, onu Emek Sineması, Taksim Meydanı Projesi,
Tarlabaşı’nın, Fener Balat’ın soylulaştırılması, ölçeği daha da
arttıralım, 3. Köprü projesi ve bir dizi kentsel dönüşüm projeleriyle
ilişkiye sokan bu minvaldir. Tüm bu projelerin üç ortak özelliği vardır:
a)İstanbul’un sadece ve sadece emlak rantının maksimizasyonu
çerçevesinde kamu yararından uzak dar bir üst sınıfa kazanç sağlamak
için, b) her geçen gün daha da otoriterleşen merkezi idare tarafından,
c) hukuki süreçleri ya çiğneyerek ya da onları şekli müdahalelerle
anlamsızlaştırılarak, yeniden düzenlenmesidir. Her boş bulunan kamusal
alanın Başbakan’ının emriyle dini sembollerle bezenmeye çalışılması bu
muhalefetin karşı çıktığı tali bir konudur.
Beyoğlu’nun İstiklal’den ibaret
olmadığını söylemiş Sayın Bardakçı; bunu belki de en iyi bilen İnci’nin
tahliyesine karşı çıkan arkadaşlarımızdır. Onlar İnci’nin önüne İnci’nin
çok daha makro bir sürecin mikro bir veçhesi olduğunun bilinciyle
gitmişlerdir. İnci’nin ve Emek Sineması’nın yıkılması, Tarlabaşı’nın
soylulaştırılması ve Taksim Meydanı’nın göbeğine AVM kondurma projeleri
bir bütündür. Amaçlanan da Beyoğlu’nun sadece turistlere ve bir avuç
yerli elite hizmet veren bir mekan haline getirilmesidir. Sayın Bardakçı
sever veya sevmez (açıkçası kimsenin de umrunda değil), Beyoğlu bugün
farklı sınıflardan, kimliklerden, hayat tarzlarından milyonlarca insanın
geçtiği, bir araya geldiği kamusal bir mekan. Bu özelliğini hızla
kaybetmekte olsa da, hala daha farklı zevklere, bütçelere (25 kuruşa
bira bulmak maalesef pek mümkün olmasa da) hitap eden seçeneklere sahip.
Beyoğlu aynı zamanda şehirdeki birçok sivil ve politik örgüte,
derneklere, yayınevlerine ev sahipliği yapan kültürel ve politik bir
merkez. Bugünkü ‘yavan yıkıcılıkla’ yağmalanan, hala daha tam
yitirilmemiş bu kamusallıktır. Tarlabaşı da her ne kadar yoksulluğun en
keskin olarak yaşandığı yerlerden biri olsa da binlerce Türk, Kürt,
Roman, Trans, göçmen emekçiye kentin merkezinde, istihdam alanlarına
yakın yaşama imkanı veren bir yerdir. Bugün orada yaşayanlar Beyoğlu
Belediyesi ve Çalık Holding işbirliğiyle yapılan kentsel dönüşüm
projesiyle, en iyi ihtimalle (ödeyebileceği bile belli olmayan) 20
yıllık borçlanmayla şehrin 50 km dışındaki TOKİ konutlarına
yerleştirilecek, çoğunluğu ise bu kentten sürgün edilerek halihazırdaki
yoksullukları katmerlenecektir.
Bizler, kapatılan İnci’nin camına
baktığımız zaman bu talan ekonomisinin yağmaladığı kamusal alanları,
doğayı, kültürel belleği, toplumsal ilişkileri görüyoruz, siz sayın
Bardakçı hala daha frambuaz soslu profiterol niye yok diye mi
düşünüyorsunuz? Eğer öyleyse, binlerce kitaplık arşivinizi bizlere
bağışlamayı düşünmez misiniz?
İMECE Toplumun Şehircilik Hareketi
http://www.toplumunsehircilikhareketi.org/
http://www.facebook.com/imece.hareketi?ref=ts&fref=ts
https://twitter.com/imece_
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder