14 Aralık 2012 Cuma

BİR PASTANE VE MUGALATA SANATI



Sadece bir pastane kapatıldı bu yaygara ne, diye buyurdu Sayın Murat Bardakçı. İnci Pastanesi’nin tahliyesindeki hukuksuzluğa karşı çıkanları da eylem için eylem yapmakla mimledi. Her ne kadar, eylemin nadide bir olgu olduğu ülkemizde eylemin fazlası göz çıkarmaz diye düşünsek de Sayın Bardakçı’nın karikatürize ederek içini boşaltmaya çalıştığı kamuoyu tepkisine dair birkaç söz söylemek istiyoruz.

Tarihçinin, sosyal bilimcinin hatta en geniş tanımıyla aydının görevlerinden biri gündelik hayatta birbirinden kopuk olarak varolan olguları önce hakikate mümkün olduğunca yakın şekilde belgelemek, ardından da onlara anlam kazandıracak, aralarında ilişkileri, varoluş nedenlerini ortaya çıkaracak daha geniş bir anlatının içine yerleştirmektir. Toplumsal gündelik hayatın keşmekeşi ancak böyle anlamlı hale gelebilir; tarihçiyi de, kanaat önderini de malumatfuruşçudan ayıran da zaten budur. Belli ki Sayın Bardakçı’nın böyle bir derdi yok, madem öyle biz anlatalım profiterolün gör dediğini. 



Öncelikle Bardakçı’nın çarpıtma işleminden geçen olguların doğrusunu anlatalım. İnci Pastanesi’nin tahliyesine karşı çıkan arkadaşlarımızın ‘laiklik elden gidiyor’ demişliği yoktur. Zira elden giden laiklik değil kent ve onun içinde kurulmuş toplumsal ilişkilerdir.  Farklı yerlerde ama ortak bir plan çerçevesinde zuhur bulan olaylara karşı çıkan muhalefeti biraz takip ediyor olsaydı, İstanbul’daki kentsel muhalefetin ana derdinin tepeden inme otoriter politikalar temelinde yürüyen bir mekânsal yağma hareketi olduğunu bilirdi. İnci Pastanesinin tahliyesini sadece bir pastanenin tahliye edilmesinden çıkarıp, onu Emek Sineması, Taksim Meydanı Projesi, Tarlabaşı’nın, Fener Balat’ın soylulaştırılması, ölçeği daha da arttıralım, 3. Köprü projesi ve bir dizi kentsel dönüşüm projeleriyle ilişkiye sokan bu minvaldir. Tüm bu projelerin üç ortak özelliği vardır: a)İstanbul’un sadece ve sadece emlak rantının maksimizasyonu çerçevesinde kamu yararından uzak dar bir üst sınıfa kazanç sağlamak için, b) her geçen gün daha da otoriterleşen merkezi idare tarafından, c) hukuki süreçleri ya çiğneyerek ya da onları şekli müdahalelerle anlamsızlaştırılarak, yeniden düzenlenmesidir. Her boş bulunan kamusal alanın Başbakan’ının emriyle dini sembollerle bezenmeye çalışılması bu muhalefetin karşı çıktığı tali bir konudur.

Beyoğlu’nun İstiklal’den ibaret olmadığını söylemiş Sayın Bardakçı; bunu belki de en iyi bilen İnci’nin tahliyesine karşı çıkan arkadaşlarımızdır. Onlar İnci’nin önüne İnci’nin çok daha makro bir sürecin mikro bir veçhesi olduğunun bilinciyle gitmişlerdir. İnci’nin ve Emek Sineması’nın yıkılması, Tarlabaşı’nın soylulaştırılması ve Taksim Meydanı’nın göbeğine AVM kondurma projeleri bir bütündür. Amaçlanan da Beyoğlu’nun sadece turistlere ve bir avuç yerli elite hizmet veren bir mekan haline getirilmesidir. Sayın Bardakçı sever veya sevmez (açıkçası kimsenin de umrunda değil), Beyoğlu bugün farklı sınıflardan, kimliklerden, hayat tarzlarından milyonlarca insanın geçtiği, bir araya geldiği kamusal bir mekan. Bu özelliğini hızla kaybetmekte olsa da, hala daha farklı zevklere, bütçelere (25 kuruşa bira bulmak maalesef pek mümkün olmasa da) hitap eden seçeneklere sahip. Beyoğlu aynı zamanda şehirdeki birçok sivil ve politik örgüte, derneklere, yayınevlerine ev sahipliği yapan kültürel ve politik bir merkez. Bugünkü ‘yavan yıkıcılıkla’ yağmalanan, hala daha tam yitirilmemiş bu kamusallıktır. Tarlabaşı da her ne kadar yoksulluğun en keskin olarak yaşandığı yerlerden biri olsa da binlerce Türk, Kürt, Roman, Trans, göçmen emekçiye kentin merkezinde, istihdam alanlarına yakın yaşama imkanı veren bir yerdir. Bugün orada yaşayanlar Beyoğlu Belediyesi ve Çalık Holding işbirliğiyle yapılan kentsel dönüşüm projesiyle, en iyi ihtimalle (ödeyebileceği bile belli olmayan) 20 yıllık borçlanmayla şehrin 50 km dışındaki TOKİ konutlarına yerleştirilecek, çoğunluğu ise bu kentten sürgün edilerek halihazırdaki yoksullukları katmerlenecektir.

Bizler, kapatılan İnci’nin camına baktığımız zaman bu talan ekonomisinin yağmaladığı kamusal alanları, doğayı, kültürel belleği, toplumsal ilişkileri görüyoruz, siz sayın Bardakçı hala daha frambuaz soslu profiterol niye yok diye mi düşünüyorsunuz? Eğer öyleyse, binlerce kitaplık arşivinizi bizlere bağışlamayı düşünmez misiniz?

İMECE Toplumun Şehircilik Hareketi

http://www.toplumunsehircilikhareketi.org/ 
http://www.facebook.com/imece.hareketi?ref=ts&fref=ts
https://twitter.com/imece_

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder